Kurallar 2

Onceki yazıda belirttiğim ve kafamda kurduğum tüm bu kurallar yüzünden kendimi sürekli yargılıyorum. Kafamdan,zihnimdeni sürekli bu kurallar akıp geçiyor. Zira bu kuralların hepsini hakkıyl uygulayamadığım icinde sürekli kötü bir yogini olduğumu düşünüyorum.

Ne kadar kötü bir yoginiyim. Bunların hic birini yapmıyorum. Bende bir eksiklik olmalı. Zihin yargılar ve beceriksizliklerle dolu.

Tum bunlar da inanılmaz çöküntü yaratıyor. ve yogadan daha da cok uzaklastırıyor.

aaa hergun yoga yapmıyor musun artık? cık cık cık

bu da olmadı. E ben neyim ya diyesim geliyor. ben neyim? ne ise yararım? bu kadar çok seyi yerine getirmezken ders vermem de çok anlamsız degil mi? neredeyse 1 haftadır bir altın kolyeyi düşünüyorum. Bir yoginiye hic yakısmıyor bu. bunu istemiyor olmam lazım. Hayatımda bir kolyeyi begenmenin onemsiz oldugunu ve onu almak istemenin anlamsız oldugunu farketmem gerekiyor. gerekiyor hepsi gerekiyor. ama lanet olsun ben istyorum iste.

insan kendini bu kadar cok yargılayarak, mutlu olamaz. Severek yaptıgım, asırı merak duydugum yogadan deliler gibi uzaklasmaya basladım.

 

kurallar

Farkettimki kafamda yoga ve ideal yogini ile ilgili bir suru kalıp düşünce var. Bunlar aslında cok zararsız, sadece ideal dunyada olması gereken şeyler diye düşünürdüm. Ama aslında bu kalıplara göre kendimi yargıladığımı ve kısıtladığımı farkettim.

ne bu kalıplar?

ideal yogini

-oje surmeli mi? Sürmese daha iyi olur heralde. Tırnaklarını boyayıp, süslenme ihtiyacı yoktur.

-makyaj.. cok yapmamalı. Zira o bir yogini. sadelik ve doğallık ön planda olmalı

-kıyafet almamalı. sadece soguktan donacaksa mont alabilme limitlerinde alısveris yapmalı

-takı,toka gibi seyler zaten gereksiz sus esyaları. bir yogini tum bunlardan arınmıs olmalı

-herseyden sayıca az olsun, cok olmasın. hakkın yok senin oyle birseye

-sirk çalışanı kadar esnek ama bir o kadar da kuvvetli olmalı. bu ikisi olmazsa zaten yoga yapıyor saymıyoruz seni

-muhakkak bir hindistan ziyareti olmalı.

-yedikleri aşırı yogik olsun. vegan, glutensiz, sekersiz, donmamıs, konserve olmayan seyler olmalı. fair trade buluyorsan o olsun

-tatil… tatile cok fazla ihtiyacı olmamalı. e kafa dingin olacaksa, onu dinlendirecek tatile ne ihtiyacı var acaba?

-televizyonda cok seyretmese iyi olur. zira dunyevi zevk veren şeylerin artık bir yoginiye zevk vermemesi lazım.

-kadın dergilerini sanırım yazmaya bile gerek yok. Bunların hepsinin gereksiz oldugu bir yerde o cok daha gereksiz sayılır.

-canı hic icmek istememeli. alkol icmek istiyorsan hala olmamıssın. Bunu bilesin

 

Mükemmelliyetçilik

Yoga da her pozu her zaman yapmak zorunda değiliz. Bazen oluşan yeni koşullar bize bu ortamı yaratıyor. Şartlar, her pozu her zaman yapmamızı engelleyebiliyor. Yaşam da olduğu gibi mat üzerinde de her zaman her istediğini yapamıyorsun. Herşey istediğin hızda ve istediğin şekilde olmuyor. Yoga yaparken zor bir poza odaklanıp onu ne kadar başardığımızı değerlendiriyoruz. Yoganın özünden uzaklaşıp sadece zor pozları ne kadar iyi yapıp yapmadığımıza odaklanıyoruz.

Sonuca odaklanmaktansa sürecin keyfine varabildiğinde gerçekten mutlu oluyorsun. O anların çok güzel tatları ve keyifleri var. Sürece odaklanmak gerçekten çok zor. Eğitime başladığımızdan beri bizi hep sonuca göre değerlendirildik. Kimse ne süreçte alacağı zevkten ne de keyiften bahsetti. Okuldayken su süre hep sıkıcı, boğucu ve ders çalışmak dolu oldu. Alınan notlar, sonuca göre değerlendirme kriteriydi. Dürüst olmak gerekirse ailem beni bu konuda hiç zorlamadı. Ama eğitim sistemi, dershane, okul, arkadaşlarım tarafından beynime kazındı bu. Kendimi o sistemin içinde buldum. Anadolu Lisesi, ODTÜ, MBA derken sonuçlar peşinde koşan bir insancık oldum çıktım.

Sonra yoga geldi hayatıma, daha sonra da meditasyon.Sonuç yok. Özellikle meditasyonda hiç sonuç yok. Sadece yapıyorsun. Hedefin yok. Çok çalışmana gerek yok, çok kitap okumana gerek yok. Sadece yap. yap. yap. Hocam bunu yaptım diyemiyorsun. Kaçıncı/hangi seviyeyim sorusunun cevabı da yok. Sen ne yapıyorsan doğru yoldasın, ne kadar yapıyorsan da o kadarı iyi. Kötüsü yok yani.

Peki ben nasıl en iyisi olacağım? Nasıl herkesten daha başarılı olacağım? Daha da ötesi bunu kime nasıl ispatlayacağım? Bu nasıl mümkün? İşte bunları sormaya başlayınca öğreniyorsun ki bu soruların öyle standart bir cevabı yok. Hatta hic cevabı yok. En başarılı yok, en iyisi yok, ispatlayacağın kimse yok.

Tüm bunları farkettikten sonra meditasyon pratiğine devam etmek çok farklıydı. Neredeyse herşeye baştan başladım. Sil baştan. Hedefin olmadığını farkediyorsun.

Herşeyin nasıl değiştiğini bir sonraki yazımda paylaşacağım…

SevgilerScreenshot_20180120-222604.png

#meditasyon #meditation #powerofnow #iamnotperfect #livethemoment #istanbul #yoga #saturday

Zor Zamanlarda Meditasyon

pexels-photo-867452.jpeg

Son bir kaç haftadır kalım çok karışık. bir sürü tuhaf olayla karşı karşıya kaldım. İnsanların ilginc yorumları, hayatımda meydana gelen buyuk değişiklikler peşi sıra geldi. Sanırım hepimizin başına geliyor ve yalnız değilim. Ama bu zaman boyunca bedenimde bir huzursuzluk ve enerji değişikliği hissediyorum. Sanki içimde birşeyler sürekli kıpraşıyor, sabit durmuyor. Tüm hücrelerim hareketlenmiş gibi.

Tüm bu olanlardan önce sabahları 20-30 dakikalık çok düzenli meditasyon pratiğim vardı. Pratikten sonra kendimi inanılmaz dinginleşmiş ve sakinleşmiş hissediyordum.

Bir karikatur var belki denk gelmişsinizdir. Donut’un biri oturmuş meditasyon yapıyor ve “merkezimi bulamıyorum” diyor. Ben eskiden Berliner’dim. Şimdi Donut oldum. Tam anlamıyla merkezimi kaybettim.

Değil 20 dakika oturmak 5 dakika bile benim icin cok iddalı şuan.5 dakika bile ömür gibi geliyor. Hadi Müge bunun cok daha uzunlarını yaptın hatta sana dakikalar yetmiyordu. Daha cok daha cok istiyordun. Şimdi ne oldu? Birazdan daha dayan.

Ama resmen içimden birşeyler koparıyorlar, klostrofik bir duygu göğsümü parçalıyor sanki.

Bu böyle gitmez dedim. Birseyleri degistirmek lazımdı. Ben de meditasyon pratiklerimi 2-5 dakika arasında tutmaya başladım. Bundan 3 tane yapıyorum gün içinde.Bu bile zorladı 2 gün önce, ne yalan söyleyeyim. Ama kendime göre pratiğimi adapte etmeye çalışıyorum. Doğru çözüm bu mu bilmiyorum ama merkezimi arıyorum. Merkezim icin bir deneme. Belki tutar

🙂

Walking Meditation

İlk defa yürüme meditasyonu yaptım. Yürürken dikkatini ayağındaki, bacağındaki hislere getiriyorsun. Normal yürüme hızından çok daha yavaş yürüyorsun. Ayağı yerden kaldırırken ve yere indirirken oluşan hisleri gözlemliyorsun. Dönecek olursan dönmeden önce ve döndükten sonra durup bedenini baştan aşağıya gözden geçiriyorsun. Ana yerleşiyorsun, bir saniye duruyorsun ve sonra dönüp yine bir saniyelik bir mola veriyorsun. Hissediyorsun. Sonra da hareketle birlikte olan canlanmayı hissetmeye çalışıyorsun.

Zihinsel olarak dur. Oluşan duyguları isimlendir ve yeniden ana hislere geri dön; ayağındaki ve bacağındaki.

Hanstand benim için korkulu rüya haline geldi. Inversionların pek çoğu diyebilirim aslında. Bugun yürüme meditasyonunda çok enteresan birşey farkettim. Aslında bir bağlantı. O kadar yavaş yürüdüm ki,  5 dakika da 12-13 adım attım. Sağ ayağımı havaya kaldırdıktan sonra yere indirirken, sol ayagım once yerde kaldı. Sonra sag ayağım yere yaklaşırken, sol ayağımın parmak ucuna geldim. Ve aslında tam sağ ayağımın yere değme sol ayağımında yerden kalkma anı, cok küçük bir düşme anı. Ve bu düşme hissinden o kadar çok korktum ki. Aynı handstand deki korkuydu. Bu korkuyu tanıdım. Sonrasındaki adımda dengemi kaybettim. Aslında hiç düşünmeden gün içinde yaptığım bir aktivite, yeterince dikkatimi getirirince benim icin çok korkunç bir hale geldi.

Farkettim ki handstand den bir kadar korkma nedenim tamamen yere düşme korkusu. yürürken bu korkuyu yenemeseydim aslında asla yürüyemecektim. Handstanddeki bu korkuyu da benzer şekilde yenmeyi öğrenmeliyim.

Aslında tüm bunları buraya yazarken aklıma birşey geldi. 1.5-2 yaşlarındayken düşmüşüm ve ayağıma kaynar su dökülmüş. Baya ciddi bir yanık olmuş ve 17 gün derim yüzülmüş. Sonra korkudan yürümeyi bırakmışım ve bir süre yürümemişim.

Düşmemin temelindeki korku bu olabilir mi acaba?

 

Self Does Not Exist

Buddha makes the claim that self does not exist. He states that there are five aggregates which are form, perception, feeling, mental formation, and consciousness. They are all about a person. It is stated that those five aggregates are impermanent and cannot be controlled. Thus, he claims self does not exist. I agree with the statement due to 2 reasons.  Firstly, nothing remains the same, nothing is permanent. Secondly, we cannot control ourselves. We cannot control 5 aggregates. We inter-be and there is not separate self.

My first reason to believe that there is no self is that nothing is permanent. As indicated in the second Dharma Seal, nothing remains the same. Every feeling, every emotion is changing. Our perception is changing with the new information we learn, with the new experiences we live. Our form is changing day after day. Our bodily shape is changing due to age, the food eaten, due to the air pollution, etc. So does the consciousness. You most probably heard the saying of Heraclitus “We could not step into the same river twice” From the point of view of time, everything is impermanent.

For instance, let’s assume you cling to an opinion and you are the supporter of the government, party A. And let’s assume your friends is supporting the opponent B. Politics is one of the topic that people are fanatic about. And in the end a hot debate has started and you wind up arguing with your friend. You explain why that group should not be supported and what the disadvantages are. You can list good things about the A. 10 years have passed. And you read a lot about politics, you learn lots of information. Then you change your idea. You start to support the party B instead of A. our ideas are defining ourselves and you are who you are since you have a specific point of view and you have likes and dislikes. You hang out with people similar to your world view. Let’s turn to our story and in 10 years lot has changed. Previously we were defining you as supporting idea X and thus supporting party A. But now you changed and you like party B. At a point of time, you define yourself as something, now you are something else. So you are different than before. In order to be able to define something, it should stay the same in time and in space. It should be permanent. Otherwise your definition is changing each and every infinitesimal time. You are not same. So there is no self. Self does not exist. Self changes and you cannot control it. This brings us to our second reason that we cannot control anything.

Self does not exist. We inter-be and there is no separate self. Nothing can exist itself alone.  Thich Nhat Hanh, Vietnamese Buddhist monk states that everything depends on every other thing. He calls this inter-being. Paper does not exist alone. The paper inter-is with the sunshine and with the forest. It has to inter-be with soil, rain, weeds, insects and everything in the cosmos. It depends on the universe. When we say let there be a paper, does paper appear? No. We don’t have such magical powers.  To have the paper sun rises, it rains, forest grows, people find old trees and cut them. With the industrialization, plants are established and they are processing trees into paper… At each step, there are innumerable factors, how the tree is processed, how much it rained, how many trees are left. Each question contains a different story in itself. We cannot control them. As Robert Wright mentions during the course there is no doer, there are deeds.. A A person has a similar story. We have  our feelings, perceptions, mental formations, form and consciousness. But we cannot control them. They depend on lots of other things happening around. If there is a Self, then we could control it and we could make it as we like. We could say let me be slim, let me be enlightened. Unfortunately, we are not capable of doing such things. We cannot control the self. It is impossible to talk about a self. Self does not exist.

Thich Nhat Hanh states that “the Buddha has to inter-be with everything. Interbeing and nonself are the objects of our contemplation. We have to train ourselves so that in our daily lives we can touch the truth of interbeing and nonself in every moment. You are in touch with the clouds, with the rain, with the children, with the trees, with the rivers, with your planet, and that contact reveals the true nature of reality, the nature of impermanence, nonself, interdependence, and interbeing.”

 

Neler oluyor?

Yurt dışındaki iş arkadaşlarımla toplantıdayız su an. Projelerden kounsuyoruz. Hayat ne kadar da normal onlar için diye düşünmeden edemiyorum. Aromalardan bahsediyorlar, teknolojik olarak neler yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı anlatıyorlar. Ben ise kendimi uzaylı gibi hissediyorum. Neden konuşuyorlar diye şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Ben ülkemi geleceğimi neler olacağını, neler yapacağımızı, güvenliğimizi düşünürken; onların konuştuğu konular ne kadar yabancı bana. Bir türlü konuşmalara kendimi veremiyorum. Sanki ben farklı bir boyuttayım. Onlardan faklı bir dünyadaymışım gibi hissediyorum. Telefonla telekonferensa baglanan bir suru insan var. Onların hepsi bir mediumda. Ben ise sanki onların topluluğuna dışarıdan bakıyorum. Beynim bir parça uyuşmuş ve ne olduğunu anlamaya çalışır durumda. Acaba ne konuşuyorlar ya da neden bahsediyorlar. Bahsettikleri konuları konuşmanın ne faydası var demekten kendimi alamıyorum. Ne kadar da basit ve sıradan işlermiş konustuklarımız demekten kendimi alamıyorum. Ben e 1 ay once bu tolantıda aynı konulardan bahsediyordum ve benim icin hayat meselesiydi. Dusuncemi anlatıp, savunan bir katılımcıydım. Su an ise konustukları konular bana cok acayip sıradan geliyor. Onların konuya yaklasımı ve ciddiyetleri cok gereksiz geliyor. Bizim ürettiğimiz urunlerin, neler yaptıgımızın ne onemi var demekten kendimi alamıyorum. Kendimi ve toplantıyı uzaktan ve dışarıdan seyrediyorum sanki.

“Any questions to this?”

Yes, do we able to live? Demek geliyor icimden. Mısırdakilerin ulkelerindeki olaylar sırasında nasıl odaklanıp nasıl çalışabildiklerini sormak geliyorum içimden.

Nasıl rahat ve özgür bir ülkeden yaşadıklarını düşünmeden edemiyorum. Bir an kıskanıyorum ama sonra yine hissizlesiyorum.

Dunyada barış olması neden bu kadar zor?

Yogada Hoca Yitirmek 4. Bölüm: Sen Olmuşsun Arkadaş!

İnsanlık Hâlİ

Şaan’ın karşıma çıktığı o an ve öncesinde aşk ve meşksizliğin tepeme vurmuş olduğunu yazmadan bu hikayeye devam edersem pek çok şey anlamsız kalacak. Neredeyse 7 yıldır kanımı kaynatıp karnımı doyuracak bir aşktan mahrum yaşıyordum. Yedi yıllık aşksız/meşksiz dönemin ilk yarısı jilet attıran cinsten meydan muharebelerinde, ikinci yarısı da “rahibelerden rahatı var mı şu alemde” mantığında bir boşluk içinde geçtiğinden de kafam öyle fena karışıktı.

Yakışıklı, atletik, sempatik ve hatta yoga hocası bir erkek sinek bile o kafeye girse ben geleceğimin sonsuza kadar değişeceğine inanmaya hazırdım zaten.

Öyle bir açlık halindeydim!

Beraberliklerimizi hafife almamak lazım. Şimdi artık evli barklı, ununu elemiş, eleğini asmış bir kadın olarak biliyorum ki, her canın bir canana ihtiyacı var. Aşk ilişkilerini hapishane olarak nitelendirdiğim çeşitli hayat dönemlerinde, tek başıma gezer tozar, çiçek böcek dolaşırken sanmayın ki şimdi izdivaçta bulduğum tatmini bulduydum. Sadece sevmek, sevilmek ve sevişmek için değil, diğerinin şahitliğinde yaşamak için, takdir edilmek, hayran olmak ve…

View original post 852 more words

Kendini Bulmak

20150808_124456

Bazı insanlar görürsünüz, gerçekten kendini bulmuştur onlar. Kendilerini o kadar iyi tanıyorlardır ki… Muhteşem enerjileri vardır. Ne çok güzellerdir, ne çok yakışıklı. Ama seni onlara çeken mistik bir şey vardır bu insanlarda. Eminim hayatın boyunca karşılaşmışsındır bunlarla. Arkadaşındır, okulda öğretmenindir, yoga hocan olabilir. Pek çok formda bulunur bu insanlar. İlla psikolojik ya da psişik güçleri olan insanlar olmalarına gerek yok. Ama tam olarak kimden bahsettiğimi anladın galiba.

Yok ben henüz öyle biri olamadım. Ama Yoga’nın ne kadar kendimi bulmama yardım ettiğini farkediyorum. Sadece yoga değil aslında. Yoga merakı ile gelen tüm araştırmalar okumalar eğitimler, tanıdığım insanlar bunları etkiliyor.

kendimi, verdiğim tepkileri, tam olarak ne hissettiğimi incelemek kendimi tanımama yardımcı oluyor. Yaptığım bir hareket toplum bana öyle öğrettiği için mi yapılıyor. Yoksa annem bana aşıladığı için mi yapıyorum. Dahası şartlı koşullanma ile öğrendiğim bir şey mi bu? Bunları ayırt etmek gerçekten kendimi tanımama yardımcı oluyor.

Annem bize hep değişik giyinin güzel giyinin diye öğütlerdi. Özünde ne kadar güzel, iyi niyetli bir şey. Bazen daha çocukken, ortaokula bile gitmiyordum. Bir eteği giymek isterdim, “Hayır, onu daha önce gördüler. Bu sefer başka giy” cevabı gelirdi. Ve ben ağlardım bazen. Hayır aynı şeyi giymek istiyorum diye. Ama günü sonunda annem kazanırdı ve bana farklı bir şey giydirirdi. Aslına bakarsanız ben de çocukluktan beri aynı kıyafeti giyip giyip eskitip sonra başkasına geçmek vardır. Daha o zamandan bu varmış. Kadıncağız da evdeki diğer kıyafetlerimi giydirmeye çalışıyordu bana belli ki. Canım annem.. Bu bende zamanla sürekli yeni kıyafet giymek, sürekli yeni kıyafetler almak olarak bilincime yerleşti. Biraz daha büyüdüğümde artık evdeki kıyafetleri beğenmiyor, daha yeni kıyafetler giymek istiyordum. Ağlıyordum, kendimi beğenmiyordum. Kıyafetlerim hiç yeterince yeni , yeterince değişik olmadı. Başka birisinde her değişik gördüğüm kıyafeti almak istedim. Her değişik şeyi giymek istedim. İşe başladığımda tüm maaşımı kıyafetlere akıtmaya başladım. Çeşit çeşit bluzlar, etekler alır oldum. Kendime karşı koyamıyordum. Kredi kartım dibine kadar doluyor, bunalıma giriyordum. Sonra bir süre kartı toplamak için hiç bir şey almayıp, kartım rahatlayınca aynı şeyi tekrar yapıyordum. Sanırım 6 sene tam olarak böyle yaşadım. Kredi kartımı temizlemek için kredi çektim. Ama değişik kıyafet almaya da devam ettim.

Yoga’dan meditasyondan ve psikoloji merakımdan öğrendiklerim bunları farketmeme neden oldu. Bunu farkettikten sonra ihtiyacım olmadan alışverişe çıkmayı yasakladım kendime şimdi soruyorum kendime, sadece birisinde gördüm değişik olduğu için mi alıyorum yoksa gerçekten ihtiyacım var mı?